Dr. Hamid ŞEHANEGİ (editör):
28 Mayıs 1918’de Gürcistan’ın başkenti Tiflis’te Muhammed Emin Resulzade başkanlığındaki Azerbaycan Milli Şurası, Birinci Azerbaycan Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını ilan etti. Osmanlı hükümeti Azerbaycan’ın bağımsızlığını tanıyan ilk devlet olmuştur. 30 Ağustos 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından İkinci Azerbaycan Cumhuriyeti bağımsızlığını ilan etmiş ve Türkiye bağımsızlığını tanıyan ilk ülke olmuştur. Türkiye ile Azerbaycan Cumhuriyeti arasındaki ilişkilerin stratejik derinliği, Azerbaycan’ın merhum lideri Haydar Aliyev’in “Biz bir millet, iki devletiz” cümlesinden anlaşılmaktadır. “Bir millet iki devlet” sözü bugün her iki ülkenin devlet adamları ve kamuoyu tarafından stratejik siyasi slogan olarak kullanılmaktadır.
2022 mayıs ayında Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bakü’de düzenlenen Havacılık, Uzay ve Teknoloji Festivali’nin “Teknofest” töreninde yaptığı konuşmada Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin önemini böyle vurgulamıştır: “İkili ilişkilerimiz sadece bölge için değil, dünya için de bir model.” Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev’de “Türkiye ve Azerbaycan’ın birleşmesi halkımızın ana yol haritasıdır. Türkiye ve Azerbaycan ne kadar güven işbirliği yaparsa bölgemizde o kadar istikrarlı barış olur” dedi.
Türkiye’nin laik ve Batı yönelimli yönetim modeli, eski Sovyet cumhuriyetlerinin bağımsızlığının ilk yıllarında gündeme gelmiş ve bölgede büyük ilgi uyandırmıştı. Azerbaycan her zaman bu cumhuriyetlerin başında yer almıştır.
Türk halkının dış politika anlayışına ilişkin Haziran 2020’de yapılan anketin sonuçları, ankete katılanların yüzde 65,3’ünün Azerbaycan Cumhuriyeti’ni Türkiye’nin “en iyi dostu” olarak gördüğünü gösterdi. Ayrıca 2023 yılında yapılan başka bir ankette Azerbaycanlıların %95’i Türkiye’yi Azerbaycan’ın “en iyi dostu” olarak görüyor.
İlginçtir ki, bu ankette İran İslam Cumhuriyeti yüzde 73 oyla Rusya ve Ermenistan’dan sonra Azerbaycan’ın ulusal güvenliğini tehdit eden üçüncü ülke olarak gösteriliyor.
İnşacılık teorisi açısından çatışan kimliklerin aksine, uyumlu kimlikler ilişkilerin genişlemesi ve derinleşmesinin temelidir, Azerbaycan Cumhuriyeti ve Türkiye’nin uyumlu kimliklerini bu analitik bakış açısıyla anlamak ve göstermek uygundur.
Türkiye-Azerbaycan ilişkileri jeopolitik ve jeostratejik açıdan da dünya için önemlidir. Dünyanın en büyük gücü ABD açısından Türkiye, İran’ı tecrit eden, Çin’in ve Rusya’nın Kafkasya ve Orta Asya’daki nüfuzunun genişlemesine direnen tek bölgesel güçtür. Avrupa, Türkiye’nin Orta Asya ve Kafkasya ülkelerini küresel ve bir anlamda Batı gruplaşmasına kavuşturacağına inanıyor. İsrail, Türkiye ve ABD’nin işbirliğiyle Orta Asya ve Kafkasya’da radikal İslamcılığın yayılmasını önlemeyi ve İran’ın ideolojik saldırısının dış politika üzerindeki etkisini azaltmayı umuyor.
Bütün bu akımların ortak noktası Azerbaycan Cumhuriyeti’dir. Bu nedenle Azerbaycan, Orta Asya’ya açılan kapı konumunda olduğu için Amerika, Avrupa ve İsrail için istisnai bir ülke olarak kabul edilmektedir. Türkiye, Kafkasya’da güçlü bir bölgesel konum elde etmeden Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Hazar Denizi bölgesindeki nüfuzunu artıramayacağına inanmaktadır.
Ekonomik açıdan bakıldığında, Azerbaycan Cumhuriyeti ile Türkiye arasındaki sermaye ilişkilerinin analizi, Türkiye’nin piyasa ekonomisi sistemindeki faaliyetinin Azerbaycan için yerli ve yabancı yatırım kaynaklarına
ücretsiz erişim için birçok fırsat yarattığını göstermektedir. Azerbaycan Cumhuriyeti’nin milli ekonomisinin dünya ekonomisine yakınlaşması, yani uluslararası yatırım piyasalarındaki etkinliği kısa sürede gerçekleşti. Yabancı yatırımların Azerbaycan ekonomisine çekilmesi sürecinde Türkiye’nin rolü gizlenemez.
Ekonomik ve stratejik çıkarlar açısından Türkiye ve Azerbaycan’ın çıkarları Avrupa’da ve dünyada aynıdır ve bu konu ortak yatırımları ve ekonomik projeleri teşvik etmektedir. Azerbaycan Cumhuriyeti’nde hizmet, finans, tarım ve sanayi sektörlerinde faaliyet gösteren Türk şirketlerinin sayısı her geçen gün artıyor.
Türkiye’nin Karadeniz ve Akdeniz’deki iletişim ağı ve liman tesislerinin enerji alanında önemini vurgulayarak, Türkiye’ye Hazar Denizi’nden petrol ve gaz transferleri yoluyla büyük gelirler elde etme fırsatı sağlıyor.