Türk Dünyası’nın Sevilen Sanatçısı Azerin’le Özel Söyleşi

Asil sanatçılar, toplum üzerinde derin ve geniş kapsamlı etkiler yapabilirler. Bu katkılar, toplumu daha bilinçli, duyarlı ve kültürel açıdan zengin bir hale getirebilir. Sorumlu ve düşünür sanatçılar eserleri aracılığıyla, kültürel zenginlik, eleştirel düşünme ve farkındalık, eğitim ve ilham, toplumsal bağlantılar ve dayanışma, duygusal ve psikolojik destek, ekonomik katkı, sosyal değişim ve Adalet gibi katkılar sağlaya bilirler. Azerin asil sanatçılarımızdan biridir. Bu sayımızda Azerin Hanımla özel söyleşimizi sunuyoruz ve gelecek sayılarımızda da çalışacağız başka asil sanatçılarımızla röportajlarımız olsun. (Editör)

Selamlar, Saygılar Azerin Hanım, değerli zamanınızı bize ayırdığınız için çok teşekkür ederiz. Siz milletimiz tarafından tanınan ve sevilen bir sanatçısınız, ama okuyucularımızın daha iyi tanıyabilmesi için lütfen biraz çocukluğunuzdan, ailenizden ve eğitiminizden bahseder misiniz?

Merhabalar, hayırlı günler diliyorum. Ben 1971’de Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de doğdum. Tabii o yıllar Sovyetler Birliği dönemiydi. beş yaşına geldiğimde… şöyle söyleyeyim daha doğru anlaşılsın, Sovyetler Birliği döneminde hep yetenekli çocuklar aranırdı ve bu çocuklar kreşlerden, okullardan aranırdı, bulunurdu. Onların geleceği için, bu yetenekli çocukların geleceği için onlara bir yatırım yapardı devlet. O dönemin devleti, yetenekli çocuklar arandığında beni de kreşten buluyorlar. Benim sesim hoşlarına gidiyor ve böylece ben beş yaşından itibaren Azerbaycan Devlet Radyosu’nda çocuk şarkıları, yani çocuk programlarında çocuk şarkıları söylemeye başladım. Tabii annem Güzel Sanatlar mezunu olduğu için, müziği çok iyi bildiği için ve Güzel Sanatlarda Yönetmenlik Okulunu bitirdiği için hep benim sahnede olmamın arzusunda olmuştur. Annemin de babamın da bu konuda bana çok desteği oldu. Hep destek gördüm velilerimden ve tabii beş yaşında Azerbaycan Devlet Radyosu, daha sonra yine Azerbaycan’dan bütün dünyaya meşhur olmuş, tanınmış, Cücelerim (Civcivlerim) Topluluğunun solisti olarak hep Azerbaycan halkının o dönemki Sovetler Birliği’nde çocuklar arasında ünlü, göz önünde olan bir çocuk oldum. Daha sonra da yine Azerbaycan Devlet Televizyonu ve Radyosu Menekşe Çocuk Korosu’nun solisti olarak devam ettim. Şunu da söyleyeyim ki, bu yıllar 80 ve 85-86 yıllarına denk geliyordu. Bu yıllarda da artık yurtdışında Azerbaycan müziğiyle, Azerbaycan’ı ve o dönemki Sovyetler Birliği’ni temsil ediyordum. Daha sonra da Azerbaycan Devlet Konservatuarını kazandım ve eğitimimi orada devam ettirdim.

Türkiye’ye ilk gelmeniz nasıl oldu? O dönemin durumunu da söyleyiniz lütfen.
Türkiye’ye ilk gelişim 1991-92’inci yıllara denk geliyor. O zaman Azerbaycan Devlet Televizyonu ve Radyosunun solisti olarak Gülhane Parkı’nda Azerbaycan adına bir konser düzenlenmişti. Ben de o konserde yer almıştım. Daha sonra yine Azerbaycan’daki bir sıra kolektivlerle, yani şöyle diyeyim, orkestralarla ara sıra Türkiye’nin birçok şehrinde konserler düzenlendiğinde o konserlerde ben de yer almışım. Yani benim Türkiye’ye gelişim 92’inci yılda olmuştur. Hiç unutmuyorum, Azerbaycan’dan gelen ilk uçakla geldim ben Türkiye’ye. Artık Azerbaycan yeniden kendi cumhuriyetini kurmuştu. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra… Benim de gençlik yıllarıma denk geliyordu. 20-21 yaşlarındaydım. Allah rahmet etsin, Ebulfez Elçibey’in cumhurbaşkanlığı dönemiydi. Türkiye ile Azerbaycan arasındaki anlaşmadan sonra öğretim için ilk öğrenciler geliyordu. O uçakta ben de konser yapmaya gelmiştim. Hafızamda kalan benim için çok önemli, hatırlayacağım tarihlerden biriydi.

Müziğinizdeki evrim ve değişim süreci hakkında bize biraz bilgi verebilir misiniz? Kariyerinizde hangi dönemlerde en fazla değişim yaşadınız?
Tabii eğitimim süresince, çocukluktan aldığım eğitim öyle bir eğitimdir ki, dünyada belki de böyle diyelim, eşi benzeri olmayan Sovyetler Birliği’nin eğitim sistemi… Tabii menfi tarafları da vardı ama bununla beraber müspet tarafları da vardı, yani olumlu ve olumsuz demek istiyorum. Olumlu taraflarından birisi de eğitimdi. Çünkü eğitim mükemmeldi o yıllarda. Ben Azerbaycan Devleti, Üzeyir Hacıbeyli adına, Azerbaycan Devlet Konservatuvarında eğitim aldığımda, Şan Bölümünü kazandım. Bu bölümü okudum ve mezun oldum. Şan Bölümünde okuyan öğrencilere başka müzik söylemeleri için izin verilmedi. Yani ne pop müziği söyleyebilirdik ne halk müziği söyleyebilirdik. Yani o dönemin de kendine göre şöyle diyeyim ki yasaları, kanunları vardı. Ben, o evrim dediğim şeyi ilk o yıllarda yaşadım. Çünkü ben biraz böyle dünya müziğini, klasik müziği, pop müzikle sentez etmeyi, klasik müziği sentez etmeyi seviyordum. Öğretmenlerim beni hep opera ve bale sahnesinde solist olarak görmek istediler. Ama ben tam tersi farklı bir müzik tavrını, kendime göre, kendim için düşünmüştüm ve o sentezle davam ettim. Tabii opera sahnesine gitmedim. Yani pop müzik, klasik müzik, halk müziği senteziyle davam ettim. Eğitimimi bitirdikten sonra da bu sentezle devam ettim. Yani benim farklı bakışım vardı müziğe. Onun için de müzikte kendime biraz farklı bir yol çizdim. Tabii o yıllar hala Sovyetler Birliği döneminde yurt dışına gittiğimde de Azerbaycan’ı temsil ettiğimde de dünyanın birçok ünlü sanatçılarını görmüşlüğüm vardı. Dünyanın birçok müziğini dinlemişliğim vardı. Onun için biraz böyle Sovyetler’in düşüncesine, Sovyetler içinde olan müziğe biraz böyle aykırı düşüncelerim oldu. O düşünceleri de yıkmak için, şöyle söyleyeyim yani, o duvarları yıkmak için bir nevi zemin oluştu bana. Benim konservatuvar eğitimim Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Azerbaycan Cumhuriyeti’nin yeniden kurumasına denk geldi. Ben kendi istediğim müzik tavrını evrim olarak o zamanlarda yapmaya başladım diyebilirim.

Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev tarafından, 2006’da “Azerbaycan Devlet Sanatçısı” ve 2015’te “Azerbaycan Halk Sanatçısı” ünvanlarını aldınız. Biliyoruz ki, bu ünvanlar Azerbaycan’da hem halk hem devlet nezdinde çok önemli ve değerlidir. Bu ünvanlar sizin sanatınızı nasıl etkiledi?
Biraz önce de söylediğim gibi benim hemen hemen bütün çocukluğum halkımızın gözü önünde, çocukluk yaşlarım Azerbaycan müziğini temsil etmekle geçmiştir. Bütün çocukluğum halkımızın gözü önünde geçti. Büyümemle birlikte yani konservatuvarda okuduğum yıllarda senfoni orkestrasıyla turnelerde sahne aldığım, bazılarında devlet başkanlarının da yer aldığı pop müziği konserlerim oldu. Tabii bütün bu dünya müziğini söylememle beraber dünya ile etkileşime girdim. Benim gençlik yıllarıma denk gelen Azerbaycan Cumhuriyeti’nin yeniden kuruluşundan sonra artık birçok şeyleri hem tarihsel anlamda hem de kültürel anlamda araştırmaya başladım. Azerbaycan Türklüğünü, Azerbaycan Türkünün geçmiş tarihini araştırmaya başladım. Çünkü Sovyetler Birliği döneminde bize farklı tarih anlatılmıştı. Kitaplarda da farklı, bugün diyebilirim ki, yalancı tarih yazılıyordu ve bize bunlar öğretiliyordu maalesef. Bunları öğrendikçe her şeyi sorguladım. Tabii bir de biliyorsunuz ki, Azerbaycan Cumhuriyeti yeniden kurulduktan sonra Karabağ Savaşı oldu; bizim gençlik yıllarımız Karabağ Savaşı’na da denk geldi. Biz ülke olarak çok acılar yaşayan bir ülkeyiz. Çok şehit verdik. 30 yıl toprağımız işgal altında oldu. Bütün bu sürecin içinde tabii benim hem vatandaş hem de bir müzik insanı olarak yani bir sanat insanı olarak da sanatımla devletime hizmetim çok önemli diye düşündüm. Benim düşüncem buydu ki, ben sanatımla ülkeme nasıl hizmet edebilirim? Bu hizmetlerden en büyüğü de yıllar içinde, vatanımla ilgili, Azerbaycan halkının çektiği acılarla ilgili, Hocalı soykırımıyla ilgili, vatanseverlik, vatanperverlik şarkıları, türküleri başta olmak üzere büyük eserleri repertuvarıma katmak, eklemek hatta onları her sahnede ifa etmek olmuştur. Ayrıca sınır bölgelerinde, Azerbaycan toprakları için çarpışan, Azerbaycan topraklarını koruyan, Azerbaycan toprakları için canını feda eden Azerbaycan askerine, şehitlerimiz için, gazilerimiz için yaptığım eserleri moral konserlerini de çok önemsiyorum. Düşünüyorum ki, bütün bu faaliyetlerimiz Cumhurbaşkanımızın da dikkatinden kaçmadı. Ben bunları vatanıma ve milletime bir hizmet olarak gördüm. Şöyle söyleyeyim, yıllar içindeki hizmetimiz, Cumhurbaşkanımız tarafından değerlendirildi. Bu ünvanlar, tabii ki çok önemlidir. Şöyle söyleyeyim, bu yaptığımız bir hizmetin karşısında devletimizin bize verdiği değerdir. Ama bununla beraber de bu bir mesuliyettir, büyük bir mesuliyettir. Çünkü burada, ‘oldum.’ demekle olmuyor yani, devam etmek gereklidir, ülkeye ve millete hizmet devam etmelidir. Çok şükür bugün artık Karabağ işgalden kurtarılmıştır. Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri’nin, yanımızda duran Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin omuz vermesiyle biz artık zafer türküleri, zafer eserleri söylüyoruz ülkemiz için… İşgalden kurtarılmış topraklarımızda konserler düzenleniyor. Bundan sonra da düşünüyorum ki, faaliyetlerimiz, yani çalışmalarımız bu yönde devam edecektir.

Bildiğimiz kadarıyla siz, Azerbaycan Türkçesi ve Anadolu Türkçesinden başka İtalyanca, İspanyolca, Rusça, Fransızca, İngilizce, Özbekçe, Kırgızca, Kazakça ve bazı Balkan dilleri olmak üzere birçok dilde şarkı söylemişsiniz. Türkçe dışında hangi dilde okumak size daha keyifli geliyor?
Azerbaycan Türkçesinde, Özbek Türkçesinde, Kazak, Kırgız Türkçelerinde hatta Balkan dillerinde, Rus dilinde, İtalyan dilinde, Fransız dilinde eserler icra ediyorum. Bunu da eğitimime borçluyum. Ancak klasik müzik okulu bitirdiğim için, şan müziği okulu bitirdiğim için Azerbaycan Türkçesi ve Türkiye Türkçesi ile okumak daha çok hoşuma gidiyor. Biliyorsunuz, belki de şan müziğinin dili İtalyanca’dır. İtalyan müziğine çok büyük sevgim olmuştur. Bugün de İtalyan müziğini keyifle dinliyorum ve İtalyanca şarkılar söylüyorum. Repertuvarımda da çoktur. Tabii bununla beraber yurt dışına konserlere gittiğimde, repertuvarımı oluştururken nasıl ki Türkiye Türkçesi’nde, Azerbaycan Türkçesi’nde yani bizim bestekarların, bizim şairlerin eserlerine yer verdiğim gibi rica edildiğinde ki çokça da isteniliyor, konserlerimde İtalyanca, Rusca eserler de icra ediyorum. Çünkü çocukluktan beni tanıyan halkımız, müzik kapasitemi bildikleri için bu ricalar bana geliyor ve ben de konserlerimde, dünya müziğinden örnekler icra ediyorum.

Azerin Hanım, 2009 yılından itibaren TRT Avaz ve TRT Müzik kanallarında programlar hazırlayıp sundunuz. Savaşçı dizisinin bir bölümünde yer aldınız. Sunuculuk ve oyunculuk sanatıyla hala ilgileniyor musunuz?
Evet, dokuz yılı aşkın TRT Avaz’da, TRT Müzik’te programlar sundum. Hatta ilk defa sunucu olarak TRT Avaz’ın açılışında sahne aldıktan sonra TRT Avaz’a sunucu olarak davet edildiğimde çok şaşırmıştım. Çünkü ses sanatçısı olarak sunuculuğu hiç denememiştim. Daha önce Azerbaycan’da, Bakü’de bana bizim televizyon kanallarından birinde sunuculuk teklifi olmuştu, ben bunu istememiştim. TRT Avaz’dan teklif gelince TRT Avaz’ın amacı Türk dünyasına hizmet olduğu için, Türk dünyasında kültürümüzün birleştirici bir gücü olduğuna inandığım için TRT Avaz’dan gelen teklife olumlu bakmıştım. Bu arada kendimi sunucu olarak da denemiş oldum. 9 yıl boyunca TRT Avaz’da ya da TRT Müzik’de, TRT2 kanalında, yani ortak yayınlarda benim sunuculuğumda bütün programlarımız canlı olarak yayınlandı. Tabii bu programlarda, ses sanatçısı olarak icra ettiğim eserlerin yanı sıra birçok şeyler öğrenmiş oldum. Kardeş ülkelerimizden gelen sanatçıların sanat faaliyetlerini, onların sanatsal aktivitelerini öğrenmiş oldum. Kardeş ülkelerimizde aynı dili konuşuyoruz tabii… Türkçedir, ama şivelerimiz farklıdır. Bu şiveleri öğrenmekte bana çok yardımcı oldu bu programlar. Yani ben de farklı şeyler öğrenmiş oldum ve açıkçası bu programlarda bazı konularda kendimi geliştirdim. Savaşçı dizisinden davet aldığımda da çok mutlu oldum. Neden? Çünkü Savaşçı dizisinde, Azerbaycan’la Türkiye’nin birliğine, kardeşliğine çokça vurgu yapılıyordu. Orada yapımcının çalışmasını; birliğimize ve beraberliğimize katkısını, Türk dünyasına olan etkisini görüyordum. Onun için seve seve bu dizide yer aldım. Açıkçası rol almak derken şunu da izah edeyim. Ben ses eğitimi aldığımda, az önce de söylemiştim, operaya devam etmedim. Devam etseydim hem ses sanatçısı hem oyuncu olacaktım, yani bir operada her defasında sahneye çıktığımda rol alacaktım. Bu da benim oyunculuk yeteneğimi geliştirecekti. Fakat ikinci mesleğim yine de oyunculuktur… Çünkü biz konservatuvarda eğitim alırken hem ses hem oyunculuk eğitimi aldık. Bunda da bir problemim yoktur, yani oyunculukta da iyiyim. Ama şu anda bir oyunculuk teklifi yok. Açıkçası ben de konserlerime, sahne çalışmalarıma ve diğer projelerime odaklanmış durumdayım.

1985’te Moskova’da “12. Dünya Gençleri Festivali”ndeki birincilik ödülü, sizin ilk ödülünüz… Bu güne kadar birçok ulusal ve uluslararası ödül almışsınız. Bu ödüllerden hangisi daha anlamlıdır?
Evet ben ilk ödülümü 1985 yılında, çocuk yaşlarımda Moskova’da almıştım; hiç unutmam. Daha sonra yıllar yılı çok ödülüm oldu. Gerçekten bu ödüllerin arasında bir fark görmedim hiçbir zaman. Bütün ödüller benim için çok anlamlıdır, çok önemlidir. Çünkü bu benim hizmetime ve şöyle söyleyeyim, zahmetime bir değerdir. İnsanların da bana, dolayısıyla benim sanatıma olan dikkatidir. Tabii bu ödüllerin arasında hem televizyonlarda hem sivil toplum kuruluşlarından hem de devlet kurumlarından ve yetkililerinden aldığım çok ödüllerim var. Azerbaycan Silahlı Kuvvetlerinden, Türk Silahlı Kuvvetlerinden çok ödüllerim var. Bununla da gurur duyuyorum.

Yeni projeler ve işbirlikleri hakkında bize biraz bilgi verebilir misiniz? Yakın zamanda üzerinde çalıştığınız veya planladığınız şeyler nelerdir?
Tabii ki yeni projelerim var. Konserlerime devamlı hazırlıklar içindeyim. Bir ekibim var, bu ekiple çalışıyorum. Devamlı konserler yapıyoruz, şükürler olsun Allah’a… Şunu da söyleyeyim, üzerinde çalıştığım farklı projelerim var. Şu anda gerçekleştirme arzusunda olduğum, kafamda planladığım bir senfoni projem var. Bu proje üzerinde çalışıyoruz; eserler üretiyoruz. Çalışmalarımız şu anda devam ediyor inşallah. Allah büyüktür. Düşünüyorum ki, yakın gelecekte senfoni projemi sunacağım.

Azerin Hanım, son olarak hayranlarınıza iletmek istediğiniz bir mesaj var mı? Onlara ne söylemek istersiniz?
Her şeyin başında size teşekkür ediyorum. Dikkatiniz için, ilginiz için çok minnettarım. Böyle bir fırsat verdiğiniz için yani hayranlarımla, beni sevenlerle, benim sevdiklerimle buluşmamı sağladığınız için size minnettarım. Bizi izleyenlere, bizi dinleyenlere her zaman için teşekkür ediyorum. Neden? Çünkü onların dikkati üzerimizde olduğu sürece biz de kendi üzerimizde çalışmış oluyoruz. Benim çalışmalarım, her iki ülkemizin, Türk dünyası için çalışmalarım, projelerim vardır ve bu projeleri hayranlarımıza, bizi dinleyenlere, takip edenlere ulaştırmaya çalışıyoruz. Bu anlamda onların alkışları, duaları bizim için çok önemlidir. Buradan o alkışlar ve dualar için de herkese teşekkür ediyorum. Özellikle bundan sonraki yolda, gelecekte tabii gittiğimiz bu yolda, Turan yolunda, Türk dünyasının birleşmesi yolunda, Allah taala birliğimizi ebedi kılsın inşallah. Allah yar ve yardımcımız olsun. Her dönemde Allah bizim devletimizi, milletimizi, halkımızı korusun inşallah. Teşekkür ediyorum

Social media

Bize mesaj gönder

Scroll to Top