Dr. İbrahim Halil BALAYOĞULLARI:
Son yüz yıl, Türklerin vatanı ve kaderiyle ilgili olaylar ve alınan kararlarla özellikle hatırlanır olmuştur. Avrasya haritasının neresine bakarsanız bakın, Türk faktörünü dikkate almadan bir şeylerin olduğunu söylemek mümkün değildir. Bu bağlamda, insanoğlunun leksikonuna ilk kez 10. yüzyılda Firdevsi üzerinden edebi eserlerle giren, 1935’ten itibaren uluslararası hukuk ve ilişkilere de dahil edilen İran adlı coğrafyada yaşananlar bir model olarak kabul edilebilir. Yazılı tarihinin neredeyse tüm yılları Türklerin siyasi liderliği, yaratıcı kültürel önderliği altında geçmiş, varlığının tek sağ ol yeri olan bu coğrafyada, var olmak adına en büyük fedakarlıkları yapan, canıyla-kanıyla her karışını sulayan Türklerin doğal haklarından mahrum edilmesi için dünyayı yöneten şeytani güçler her oyunu oynamışlardır. Ama hedeflerine ulaşabilmişler mi?
Sadece İran’ın değil, karşısına koyduğu hedeflerin yüceliği, evrenselliği, bu hedeflerin gerçekleşmesi uğruna verilmeye hazır olunan fedakarlıklar bakımından da insanlık tarihine altın harflerle yazılan Türklerin, Sattar Han-Bagir Han adalet hareketiyle başlayan 20. yüzyıl, ardından Şeyh Muhammed Hiyabani hareketi, yüzyılın ortalarında Mirza Kibiriler, Firidun İbrahimiler gibi kahramanlarının ruhuyla aydınlanmış Azerbaycan Milli Hükümeti ve nihayetinde İslam Devrimi perdesiyle aldatılmış Türklerin özgürlük, hak, adalet haykırışıyla devam etmiştir. Dünya tarihinde bir yüzyıl içinde İran’daki Azerbaycan Türkleri kadar sadece manevi özgürlük ve evrensel değerler uğruna bu kadar cesaret ve yiğitlik örneği gösteren başka bir halk bulmak mümkün değil! Sadece yüz yıl içinde… dört kez… ve her seferinde tarif edilmesi zor olan zalimlik, vahşetle kan içinde boğulan Azerbaycan Türkünün özgürlük haykırışı!
Yukarıdaki örnekleri verdikten sonra tekrar soruyorum: ama hedeflerine ulaşabildiler mi? Hayır, asla ulaşamazlardı! Çünkü genetik kodunda hiçbir millete karşı soykırımcı bir yaklaşımı olmayan, hiçbir insanın doğal haklarına düşman kesilmeyen, değerleri ve hedefleri Tanrı’nın insandan bekledikleriyle örtüşen ve bu yüzden de arkasında daima Tanrı’nın nefesini hisseden soydaşımı, Türkümü, İran’daki Azerbaycan Türklerini şeytanın yardakçıları, şeytanın ortakları diz çöktüremezler!
Böylesine zengin bir tecrübeyle 21. yüzyıla adım atan değerli Güneyli canlarımızın dostlarını sevindirecek, düşmanlarını şaşırtacak şeyler yapacakları beklenen bir şeydi. Babek Kalesi’ne yürüyüş, Urmu Gölü faciasını dünyaya duyurma çabaları bu beklentilerin ayak sesleriydi. Nasibimiz 2024 başkanlık seçimleriymiş! Ve nihayet memleketin en yüksek makamlarından birine sadece bir Azerbaycan Türkü gelmedi (zaten ülkenin en üst makamında böyle bir temsilcimiz vardı), aynı zamanda milli kimliğini gizlemeyen, başka milletlere saygısında kusur olmayan, kendi milli kimliğiyle -Türklüğüyle gurur duyan bir soydaşımız göreve geldi! Ve bu gelişinde, tam da onun milli yaklaşımının belirleyici olduğunu, tam da bu yaklaşımının milli seferberliği sağladığını ve böylece milletin kendi gerçek gücünü görmesini, fark etmesini sağladığını kabul etmemiz gerekir. Bizler yeterince dünya görmüş, yeterince okumuş ve öğrenmiş insanlarız. Adayların çok sayıda elemeden geçirildiği, en ince denetimlere tabi tutulduğu, iliğine kadar antitürk bir yerdeki seçimlere safça yaklaşmaktan uzağız. Türklüğünü bu kadar yüksek sesle söyleyen bir adayın seçimlere katılmasına ilişkin farklı düşünceler olabilir. Özellikle ikinci aşamada güçlerini bir araya getireceklerini bildiklerinden ve sonuçta kazanacaklarından emin olduklarından, örneğin:
1. O güçlerin demokrasi oyunu oynamak istemesi;
2. Türklerin seçimlere daha aktif katılımını sağlamak;
3. Seçimlerden faydalanarak Azerbaycanlıların, genel olarak orada yaşayan Türklerin tutumunu bir tür izleme yapmak;
4. Yıllardır ikinci sınıf muameleye, haklarının ihlaline, adaletsizliğe maruz kalmış Azerbaycan Türklerinin ruhlarına, sonradan önlerini keseceklerine güvendikleri adaylarının katılımıyla sahte, samimiyetsiz bir şekilde sığınak sağlamak;
5. Genel olarak Güneydeki soydaşlarımızın düşünce önderlerinin seçimler vasıtasıyla öne çıkarılarak, bir tür onlar üzerinde kontrolü kolaylaştırmak;
6. Türklüğün, Türkçülüğün uyanışını gören şeytanların “önleyemediğin faaliyete kendin liderlik et” prensibinden hareketle, milli uyanışa liderlik etmesi için kendi adamını öne sürmek.
Bunların her biri olası ihtimallerdir, ama bazı atasözlerimizi unutmayalım: Sen saydığını say, gör felek ne sayar. Köpeklerin duaları kabul olsaydı, gökten kemikler yağardı! Yani, onu da unutmayalım ki, kötülükle mücadelede iyiliğin yanında daima ilahi güç, Yüce Yaradan, Ulu Tanrımız da var! Eminim ki, böyle bir müttefiki olan sevgili milletim, değerli Güney Azerbaycan’daki soydaşlarım karanlığın, kötülüğün arzularını gözlerinde bırakacak ve sonunda hak ettiği zirveye ulaşacaktır.
Böylece, Mesud Pezeşkian için bu sadece başkanlık seçimlerinde büyük bir zafer olarak küçük bir başarı olabilir, ama bu, İran Türklerinin İran’a sahip çıkmaları için çıktıkları on bin adımlık yolda büyük başarının ilk küçük zafer adımıdır!