Prof. Dr. Pervane MEMMEDLİ:
Batılılar, küçük bir yeşil dal kırıldığında veya küçük bir göl kuruduğunda bunu büyük bir çevre felaketi olarak değerlendirmekte, ekolojik sorunlara son derece duyarlı yaklaşmaktadırlar. Ancak, çevresinde yüzlerce yerleşik sakinine fayda sağlayan, sualtı ve su üstü kaynakları ile birçok canlıyı barındıran ve dünyanın ikinci en büyük tuz gölü olan Urmu Gölü, yakın bir gelecekte haritalardan silinebilecek büyük bir ekolojik felaketle karşı karşıya. Göldeki su seviyesinin azalması ve tuz oranının artması sonucunda yosun ve bakterilerin tepkisiyle gölün yüzeyi kırmızıya dönüştü. NASA’nın da tespit ettiği bu durum, Urmu Gölü’nün ikinci Aral Gölü olabileceği kaygısını artırmaktadır.
Birçok kuş türüne de ev sahipliği yapan Urmu Gölü’nde bugün birçok kuş cesedi görmek mümkün. Amerikalı film oyuncusu ve yapımcısı Leonardo DiCaprio, Mayıs 2016’da Instagram hesabından yaptığı paylaşımda, “Yakın Doğu’nun en büyük tuz gölü kuruyor; yirmi yıl önce mevcut olan suyun şu an sadece %5’i kalmıştır,” diyerek Urmu Gölü’nün kuruma tehlikesine dikkat çekmeye çalıştı.
1975 yılında Millî Park ilan edilen Urmu Gölü, Batı Asya’nın Hazar Denizi’nden sonraki en büyük gölüdür. Göldeki adalarda yüzlerce memeli, sürüngen, kuş ve balık türü yaşamaktadır. Urmu Gölü, UNESCO tarafından “Dünyanın Barajı” olarak adlandırılmıştır.
Urmu Gölü, Azerbaycan ve Türkiye’nin yakın bölgesinde yer almaktadır. Göle bağlı 102 ada bulunmakta olup, bu adalar UNESCO’nun koruması altındadır. Gölün en büyük adasında ise Cengiz Han’ın torunu Hülâku Han’ın mezarı bulunmaktadır. Ancak mevcut koruma önlemleri, bu havzadaki artan doğal felakete engel olamamaktadır.
Bölgenin Türk Kimliği İçin Önemli Bir Sembol…
Kadim Manna Krallığı’nın başkenti olan, Zerdüşt’e, doğuda müzik ve edebiyatın kıymetli eserlerini yazmış Safiyeddin Urmevî’ye, Safevîlerin sarayında yaşayan satirik ruhlu eserlerin yazarı Terzi Afşarî’ye, Mehmet Emin Resulzâde’nin İran’da temelini attığı demokratik fikirlerin devamcısı Haydar Emioğlu Afşarî’ye ve efsanevî opera sanatçısı Fatma Hanım Muhtarovanî’ye ev sahipliği yapan kadim Urmiye şehrinin aynası ve ayrılmaz bir parçası olan Urmu Gölü, bugün tehlike altındadır. Adını İran’daki Türk ahalisinin yaşadığı köhne bölge Urmiya’dan alan bu bölge, Türk kimliği için önemli bir semboldür.
Urmu Gölü’nün göz göre göre kuruması ve bunun önleminin alınmaması, Türk (Azerbaycan) dili ve kimlik meselesinden sonra Güney Azerbaycanlıların en çok itiraz ettiği mesele olarak görülmektedir. Bu durum, edebiyatta da gündemden düşmeyen konulardan biri haline gelmiştir.
Edebiyatta Urmu Gölü Ağısı…
Tanınmış Güney Azerbaycanlı şair İsmail Ülker, yıllar önce 500 sayfalık bir Urmu Gölü’ne adanmış şiir antolojisi kitabı hazırlamıştır. Kitapta, geçen yüzyılda Urmu Gölü’nü anlatan Tağı Rıfat, Muhammed Biriya, Muhammed Hüseyin Şehriyar’dan tutun, çağdaş şiirin önde gelen şairleri Hadi Karaçay, İsmail Ülker, Rukiye Kebirî, Kiyan Hiyav, Nigar Hiyavî gibi birçok şairin şiirleri yayımlanmıştır. Önceki nesillerin eserlerinde bu gölün büyüleyici güzellikleri övülürken, sonraki nesillerin eserlerinde gölün manzarası daha farklı, dertli ve acılı ağıtlarla anlatılır olmuştur. Maalesef Urmu Gölü, artık Aral Gölü’nün acı sonunu yaşamaktadır.
Urmu Gölü’ne Karşı Ekolojik Terör
Urmu Gölü, Türk dünyasının kızıl köprüsü olan Güney Azerbaycan’ın kalbinde yer almaktadır. Tabii bitki örtüsü, çöllerde yüz binlerce hektar tarla ve üzüm bağları ile birçok canlıya ev sahipliği yapan Urmu Gölü, yok olma tehdidiyle karşı karşıyadır.
Urmu Gölü’ne karşı ekolojik terör, sadece gölün flora ve faunasına değil, aynı zamanda milyonlarca insanın sağlığına ve yaşamına da olumsuz etki etmekte, onların yaşadıkları yerleri terk etmelerine neden olmaktadır. Urmu Gölü, Güney Azerbaycan Türkleri için manevi bir anlam taşıdığından, sürekli olarak gölün kurutulmasına karşı seslerini yükseltmektedirler.
Gölde su seviyesinin düşmesi ve tuz miktarının artması sonucunda yosun ve bakterilerin bu duruma tepkisiyle gölün yüzeyi kırmızıya dönüşmüştür. Urmu Gölü’nün şah damarları patlamış, güzelliği ile herkesi hayran bırakan göl kana boyanmış ve can çekişmektedir.
Güney Azerbaycanlı millî ve sivil aktivist Mahsa Mehdili, sohbetlerinden birinde şöyle demektedir: “Urmu Gölü kurumuyor, kurutuluyor. Bu ise siyasî bir meseledir. Bu siyasi sorun, İran’ın Güney Azerbaycan topraklarını çölleştirme planının bir parçasıdır. Elbette, bunu derken haklı gerekçelerim var.”
2000’li yıllarda gölün kuruma işaretleri gözlenmeye başlanmıştır. Gölü besleyen çaylar üzerinde yapılan sayısız hidroelektrik santral ve baraj, gölün ortasındaki adaların tahrip edilerek su havzasının doldurulması, bu süreçte önemli rol oynamıştır. Yaşananlarla ilgili zamanında uyarılar yapılmış olmasına rağmen, nehrin ortasına köprü yapılmış ve bu köprünün geçtiği kısımlarda gölün dibi doldurulmuştur. Uzmanların açıklamalarına göre, Urmu Gölü’ne karşı yapılan bu kasıtlı eylemler, İran yönetimi tarafından yürütülmektedir.
2010 yılından bu yana bölgede yaşayan insanların çoğunun itirazlarına ve küresel ekoloji kurumlarının uyarılarına rağmen, İran yönetimi gölü kurutmakta ısrarcıdır. Urmu Gölü’nün kurtarılması için demokratik tepkilerde bulunan yüzlerce Güney Azerbaycanlı gözaltına alınmış, hapsedilmiş; birçoğu da işten atılıp takip ve baskılara maruz kalmıştır. Bu baskılar hala devam edebilir.
Urmu Gölü’nün kuruması, yüz binlerce ton ağırlığında bir “tuz bombası”nı Azerbaycan’ın ortasına atmak demektir. Gölün etrafı ve yakınlarındaki yüzlerce yerleşim merkezi kuraklık tehlikesi ile karşı karşıyadır. Yüz binlerce hektar bağ ve tarla kururken, işsizlik ve ekonomik sorunlarla boğuşan Güney Azerbaycan’da tarım alanları yok olmaktadır. İran yönetimi ise ya sahte vaatlerde bulunmakta ya da bu havzaya ilişkin politikalara itiraz edenleri hapse atmaktadır. Oysa İran yönetimi, Fars bölgelerine yüzlerce kilometre uzaktan su hatları çekmekte, milyarlarca dolar harcayarak Tahran’ın ortasında suni göller yapmaktadır. Urmu Gölü’nü ise kurutuyorlar. Bu gölün kuruması, Güney Azerbaycan’da kuraklığa, işsizliğe ve açlığa sebep olacak, insanların toplu şekilde göç etmelerine yol açacaktır.
2000 yılından bu yana Urmu Gölü’ne dökülen çaylar üzerinde yetmişten fazla baraj yapılmıştır. Bu barajlar, gölü besleyecek suları toplamakta ve gölün kurumasına sebep olmaktadır. Son yirmi yılda Urmu Gölü, ek
olojik açıdan felaketin eşiğine getirilmiştir. Dünyanın en büyük doğal yapılarından biri olan bu göl, kasıtlı olarak kurutulmakta, bu kurutma süreci İran yönetimi tarafından yönetilmektedir.
Urmu Gölü’nü Yeniden Yaşatmak İçin Çabalar
2010 yılında gölde bir miktar su olsa da, tuz miktarı ve seviye bakımından bir değişiklik yoktu. Uzmanlar, acilen bazı adımlar atılması gerektiğini belirtiyorlardı. 2013 yılında İran’da Urmu Gölü’nü kurtarma kampanyası başlatıldı. Dönemin Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, göreve geldikten sonra gölün kurutulması politikasını askıya aldığını ve gölü kurtarma sözü verdi. Fakat bu vaade rağmen, göl için yapılanlar hala yetersiz. Gölün eski hâline getirilmesi, en az on ila yirmi yıl sürecektir. 2015 yılında İran hükümeti tarafından ABD ve Japonya gibi ülkelerden yardım talep edildi ve dünya kamuoyunun dikkatini çeken bu sorun, küresel bir mesele hâline geldi. Başlatılan restorasyon çalışmaları kapsamında birkaç baraj açıldı ve 2023 yılında bu barajlardan su bırakılarak göle bir miktar su döküldü. Buna rağmen, gölün %90’ından fazlası kurumuş durumdadır.
Güney Azerbaycan Türkleri, Urmu Gölü’nün kurumasını yalnızca ekolojik bir felaket olarak değil, aynı zamanda Türk kimliğine ve Azerbaycan halkının varlığına yönelik bir tehdit olarak değerlendirmektedir. Bu nedenle Urmu Gölü’nün yaşatılması, sadece bölgesel bir mesele değil, aynı zamanda kültürel ve millî bir mücadeledir.