1958 YILINDA BAKÜ’DE YAPILAN FUZULİ ANMA TOPLANTILARI VE NAZIM HİKMET

Prof. Dr. Hayrettin İVGİN:


Fuzuli ile ilgili ilk uluslararası etkinlik 1958 yılında Bakü’de Fuzuli’nin ölümünün 400. yılı dolayısıyla yapıldı. Ben bu yazımda 66 yıl önce yapılan Fuzuli  ile ilgili seri etkinliklerinden kısaca söz edeceğim. Bu anma etkinliklerinde Nazım Hikmet’in yerini belirlemeye çalışacağım.

Nazım Hikmet, 1958 yılının Eylül ayının sonlarında Moskova’dan Bakü’ye gelir. Çünkü 1958 yılının Ekim ayının başlarında Taşkent’te “Asya-Afrika Ülkeleri Yazarlar Konferansı” yapılacaktır. Nazım Hikmet de bu konferansa Bakü’den katılacaktır. Bakü’den gemi ile Türkmenistan’ın Krasnovodsk Limanı’na, oradan trenle Taşkent’e gidecektir.

O sıralar Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı Mehdi Hüseyin, Moskova’da bulunmaktadır. Nazım Hikmet’e “Madem ki Bakü’ye gideceksin, bizim evde konak ol. Taşkent’te giderken de benim kızım  Ziver’i de Taşkent’e getir. Çünkü ben bu toplantıya katılmak için Moskova’dan uçakla Taşkent’te gideceğim. Ben de Bakü’ye seninle birlikte gelip Ziver, sen ve ben birlikte Taşkent’e gitmek isterdim. Ama Polonya’dan daha yeni döndüm. Ziver’i al ve Taşkent’e getir.” Nazım’da bunu kabul ediyor.

Nazım Hikmet, doktoru Galya ile birlikte Moskova’dan Bakü’ye hareket etti. Bakü’ye geldiği tarih 30 Eylül 1958’dir.

Nazım’ı, Mehdi Hüseyin’in kızı Ziver ve onun geleceğini duyanlar, Bakü garında karşıladı. Ziver, Nazım’ı evlerine  götürdü. Bakü’de bir-kaç gün kaldıktan sonra, 2 Ekim 1958 günü Bakü Limanı’ndan Ziver, Nazım ve doktoru Galya birlikte Krasnovodsk’a giden gemiye binerler.

Krasnovodsk Limanı’ndan Taşkent’e gittiler. Burada Nazım’ı büyük bir tantana ile karşıladılar. Gül-çiçek demetleri içinde neredeyse kaybolmuşlardı.

Taşkent’te konferans başladı. Tarih 3 Ekim 1958’dir. Toplantıların birinde Nazım Hikmet başkanlık kürsüsündedir. Moskova’dan uçakla Mehdi Hüseyin de Taşkent’e gelmişti. Nazım, Asya ve Afrika Ülkeleri Yazıcıları Konferansında  bağımsızlıktan, savaşlardan, sömürgecilikten, geri düşüncelerden kurtulma, ilericilik, halkçılık ve adaletli yaşama konularında bir de konuşma yaptı.

Nazım,  Taşkent’teki konferans bitince trenle Krasnovodsk’ye ve gemiyle Bakü’ye döner. Yine yanında doktoru Galya, Ziver ve Mehdi Hüseyin de vardır. Bir süre Bakü’de kalacaktır.

O günlerde, Fuzuli’nin ölümünün 400. Yılı dolayısıyla Fuzuli’nin heykelinin temel atma töreni 9 Ekim 1958’de yapılır. Fuzuli’nin heykeli, bugün İçeri Şehir’in kapısının önündeki parkta bütün heybetiyle yerinde bulunmaktadır. Nazım’a temel atma töreninde bir konuşma yaptırılır. Fuzuli Meydanı’nda yaptığı konuşmada şunları söyler:

Şimdi ben de bütün Yakındoğu edebiyatının klasiği Fuzuli’nin şerefine teşkil edilmiş bu tantanalı merasimin, heykelinin temel taşının konulması merasimin iştirakçisiyim. Az geçmez ki, çiçekli cumhuriyetin başkenti Bakü’de şairin tunç heykeli yükselir. Onun bundan dört yüz yıl önce arzu ettiği mutlu ve özgür insanlar akın akın bu heykelin önünden gelip geçerler.

Ne yazık ki, Fuzuli’nin zengin yaratıcılığının öğrenildiği her yerde  halk özgür ve mutlu değildir. Benim öz vatanım Türkiye’nin sade insanları Fuzuli’yi seviyorlar, sıradan çiftçiler ve küçük sanat ustaları bile onun yüzlerce mısra gazel ve rubaîsini ezbere bilirler. Bu insan kalbinin mugannisinin yaratıcılığı ne kadar yakındırsa, onlar Fuzuli’yi bir o kadar kendi öz şairleri sayıyorlar.

Fuzuli kendi şiirleri ile Azerbaycanlının da, Türkün de, İranlının da, Arap’ın da yüreğini aynı derecede rikkate getirir.

Nazım Bakü’de kaldığı sürede pek çok etkinliklere katıldı. 4-6 Aralık 1958 tarihleri arasında Azerbaycan Sovyet Yazarlarının 3. Kurultayı yapılacaktır. Kurultaydan hemen sonra da Fuzuli’nin Ölümünün 400. Yılı sebebiyle bir toplantı gerçekleştirilecektir.

Nazım, Azerbaycan Sovyet Yazıcılar Birliğinin üyesidir. 1928 yılında kurultaya onur üyesi seçilmiştir. 1928’de Moskova’da yapılan Sovyetler Birliği Yazarlar Kurultayı’nın da delegesi olmuştur.

4 Aralıkta açılan 3. Kurultay 6 Aralık akşamı bitti.

Gerçekten de Azerbaycan Sovyet Yazıcılar Birliği’nin 3. Kurultayı’ndan hemen sonra 9 Aralık 1958 tarihinde Fuzuli’nin Ölümünün 400. Yılı etkinlikleri yapılacaktır. Bu etkinlikle ilgili  olarak gazeteciler Fuzuli konusunda Nazım’ın görüşlerine başvururlar. Nazım’ın Bakü gazetesinde Fuzuli’yle ilgili şu görüşlerine yer verilir:

Diyorlar ki, şiiri acı keder ve bedbahtlık besler. Çok zaman Fuzuli’yi buna örnek gösterirler. Bana öyle gelir ki, Fuzuli 1958 yılında Bakü’de yaşasaydı, acının şairi olmazdı, amma yine de büyük şair olurdu. Ümidin, sevincin, bahtiyarlığın şairi olurdu.”

Fuzuli’nin Ölümünün 400. Yılı Anma toplantısı Azerbaycan Millî Bilimler Akademisinin salonunda yapılıyor. Bu toplantıya Türkiye’den o zaman ki Türk  Dil Kurumunun Başkanı Agâh Sırrı Levent de davetlidir. Agâh Sırrı Levend, çok güzel bir tebliğ sunuyor. Fuzuli’nin Doğu edebiyatında ve Türkçe konuşan halkların edebiyatındaki yerinden, ayrıca Oğuz Boylarından Bayat Boyu’nun hareket ve yerleşimlerinden söz ediyor. Dinleyenler, Agâh Sırrı Levend’i coşkuyla alkışladılar. Nazım Hikmet, yüzünde büyük bir sevinçle ve hareketle, üstelik ayakta Agâh Sırrı Levend’i alkışlıyordu. Çoktandır bir Anadolu Türkünün yüzünü görmemişti. Bir süredir Anadolu Türkçesiyle konuşan birine rastlamamıştı. Anadolu Türküne ve Türkçesine hasretti. Bu hasretle Agâh Sırrı Levend kürsüden hemen indikten sonra ona koşarak, onu kucaklamak ve kutlamak istedi. Kendisine Nazım’ın yöneldiğini gören Agâh Sırrı Levend bilerek ve kasten ona arkasını döner, görmemezlikten gelir. Salon  tıklım tıklım doludur ve bu olay herkesin gözü önünde cereyan eder. Bütün salon Agâh Sırrı Levend’i yadırgar.  Nazım çok üzülür. Üzüntüsü yüzüne ve hareketlerine yansır. Ama suskundur.

Birkaç konuşmadan sonra söz Nazım Hikmet’e verilir. Nazım daha kürsüye çıkmadan yer-gök alkışlarla inler. Ama Agâh Sırrı Levend’in dışında herkes alkışlıyordu.

Nazım konuşmasını, Fuzuli’nin ünlü “Şikâyetnâme”si üzerine kurdu. Kısa, özlü ve dikkat çekici konuşması şöyleydi:

“Fuzuli hangi sultanın zamanında yaşamış, birden aklıma gelmiyor, sultanın adı aklıma gelmiyor. Hele o devir vezir vüzerasının adlarını, mektepte okuttukları halde, çoktan unuttum. Ya şu Fuzuli’nin selamını almayan evkaf memurları. Kim bilir özlerini ne büyük adam saymışlar, Fuzuli’ye,  bu beş on akçe rüşvet bile veremeyen fakir şaire nasıl hakaretle bakmışlar. Ama halk, Azerbaycanlısı, Türk’ü, Iraklısı, İranlı’sı, Arnavut’u, Bulgaristanlısı, mübarek halk, Fuzuli’nin selamını o sağken de ölümünden dört yüz yıl sonra da eşsiz bir sevgiyle alıyor, alacak. Fuzuli’nin bin yıl sonra da bir insana selam vermesi o insan için büyük bir şeref olacak. Selamını aldık, alıyoruz, Aleykümselam büyük üstat.”

Bu, Agah Sırrı Levent’e indirilen bir şamar gibi konuşma, çılgınca alkışlanıyordu. Herkes alkışlıyordu ama ayakta. Yine Agâh Sırrı Levend’ten başka herkes. O kıpkırmızı, pancar gibi sadece yerinde oturuyordu. Alkışlar, “Ey Agâh Sırrı Levend! Ne olar sen de  alkışla!” der gibi aralıksız, gürültüler içinde de devam ediyor, âdeta onu alkışlamaya davet ediyordu. Levend, inad etti; alkışların sonuna kadar alkışlamadı.

Bu konuşmanın metni “Fuzuli’nin Selamı” başlığıyla 10 Aralık 1958 tarihli gazetelerde yayımlandı.

Nazım Hikmet’in bu konuşmasının selama işaret ettiği cümleler; bugün Bakü’de İçeri Şehrin tam yanında 1939 yılında kurulan ve 1945’te ziyarete açılan “Nizâm-ı Gencevî adına Azerbaycan Edebiyat Müzesi”nde yer aldı. Müzenin ikinci katında giriş koridorunda Nazım’ın bir duvar maksının altında şu ifadeler yer almaktadır:

“Halk Fuzuli’nin selamını hadsiz bir sevinçle alır, alacak. Fuzuli’nin bin yıl bundan sonra da bir insana selam vermesi o insan için büyük bir şeref olacaktır.”

Nazım Hikmet, Bakü’de yayımlanan Komünist adlı gazetede 10 Ekim 1958 tarihinde “Şarkın Şöhreti” başlıklı Fuzuli’yle ilgili bir yazısı yer alıyor. Bu yazının önemli yerleri şöyledir:

Fuzuli Azerbaycan’da olduğu gibi, Arnavutluk’ta, Bosna Hersek’te, Bulgaristan’da, Irak’ta, İran’da , Pakistan’da, Hindistan’da ve bizim Anadolu’da da yaşıyor. Halklar kendi tarihleri boyunca geçtikleri yollarda taştan, topraktan, demirden abideler koyarlar. Bu abidelerin en ölmezi ceylan derisi üstünde, kâğıt üstünde kalan abidelerdir. Onların en canlısı ise ceylan derisinden, kâğıtlardan çıkıp yüreğimizde, dilimizde yaşıyor, yüreklerden yüreklere, dillerden yüreklere, dillerden dillere geçip ömür sürüyor. Fuzuli’nin abideleri bu tür abidelerdendir.

Fuzuli’yi niçin seviyorum? Çünkü o, sevmeyi, sevda yolunda yanıp kül olmayı bütün büyük şairlerimizden daha güçlü, daha derin becerebilmiştir. Fuzuli dâhi şair midir? Evet! Uzun söze lüzum yok. Ölümünden 400 yıl sonra, başta Azerbaycan Türkleri olmakla bütün Türk halkı, bütün Doğu halkları ve birçok Avrupa ve Amerika aydınları onu anıyorlar, ona kendi muhabbetlerini, sevgilerini ifade ediyorlar. Böyle bir hürmet 400 yıl sonra yalnız dâhi şairlere gösterilir.

Azerbaycanlı kardeşler, izin verin söyleyeyim ki, Fuzuli, Azerbaycan halkının, sizin dehanız sayesinde insanlık, medeniyet tarihine yolladığı en büyük elçilerden biridir.

Nizamî’nin, Vağif’in, Ahundov’un, Sabir’in heykellerini ve Fuzuli’nin heykelini Azeri, halkı ancak kendi yurdunda hâkimiyetini  ele aldıktan sonra, Azerbaycan’da Sovyet hâkimiyetini kurduktan sonra dikebildi.

Gün gelecek, biz Türkler de İstanbul’un en büyük meydanında Şarkın şöhreti olan dâhi Azeri şairi Fuzuli’nin heykelini göreceğiz.”

Nazım Hikmet, bir süre daha Bakü’de kaldı. O Bakü’de iken Fuzuli ile ilgili pek çok küçük çapta düzenlenen  etkinliklere katıldı, konuşmalar yaptı. Konuştukları, gazetelerde haber olarak yayımlandı. Aradan tam 66 yıl geçti. 2024 yılı için de ulu ozan Fuzuli’yi doğumunun 530. Yılında sevgiyle anıyoruz.

KAYNAK

 ANAR; Nazım Hikmet-Kerem Gibi, (Deneme), Bengü Yayınları: 12, Ankara 2009, 82-85.

Hayrettin İVGİN, “Fuzuli İçin Bakü’de 1958 Yılında Yapılan Anma Toplantıları ve Nazım Hikmet”, Canını Cananına Feda Eden Ozan: Fuzuli, (Hazırlayanlar: Gülağ Öz-Hayrettin İvgin), Yol Bilim Kültür Araştırma Yayınları: 16, Ankara, s. 192-200.

 Aslan KAVLAK: Bakü’ye Gidiyorum Ay Balam/Nazım Hikmet’in Azerbaycan’daki İzleri (1921-1963), Yapı Kredi Yayınları: 2575 Edebiyat dizisi: 797, 1. Basım, İstanbul 2007 (Ekim), s. 292-319.

Social media

Bize mesaj gönder

Scroll to Top