Burada ilgi çekici olan durum, iletişim araçlarının günümüze oranla çok yetersiz olduğu bu çağlarda, kültür coğrafyaları arasındaki etkileşimdir. Fuzuli, bu etkileşimde “köprü” görevi gören ilginç bir isimdir. Günümüzde Türk dünyasında meydana gelen gelişmeler, onun bu rolünü yeniden gündeme getirmiştir. Türk dünyasında Fuzuli kadar tanınan pek az şair vardır. Onun hakkında yüzlerce akademik çalışma yapılmıştır. Üzeyir Hacıbeyli’nin 1907’de yazdığı Leyla ve Mecnun Operası ondan ilham alınarak yazılmıştır. Şiirleriyle bugün de şairlere ilham vermeye devam ediyor.
16. yy. da yaşamış olan Fuzuli (1494-1556), Azerbaycan Türkçesini bir edebî dil haline yükselterek, Azerbaycan milli kimliğinin oluşmasında büyük pay sahibi olmuştur. Birçok Azerbaycanlı onun şiirlerini ezbere bilir. Büyük şair Bahtiyar Vahabzade, evlenecek çiftlerin Fuzuli anıtını ziyaret ettiklerini, Leyla vü Mecnun’unun kızların çeyizine konduğunu belirterek Azerbaycanlıların Fuzuli’ye olan hürmetini ortaya koyar.
1995’te Fuzuli’nin 500. doğum yılı UNESCO tarafından anma programına alınmıştı. Aynı yıl merhum Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev o yıl Fuzuli’nin adına Bakü’de düzenlenen görkemli törende uzun bir konuşma yapmıştı (https://lib. aliyevheritage.org/tk/ 4524589.html).
Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev de, 2024’ü, 530. Doğum yılı münasebetiyle Fuzuli Yılı ilan ederek, yurt içinde ve dışında onunla ilgili çeşitli etkinliklerle anılmasını kararlaştırmıştı. Bu çerçevede Azerbaycan Kültür Merkezi başkanı Sayın Samir Abbasov’un desteğiyle Türkiye’de bir Fuzuli Divanı yayımlanmıştır. Sayın Abbosov’a ve Divanı hazırlayan Gazi Eğitim Fakültesi öğretim üyeleri Prof. Dr. İsmet Çetin ve Prof. Dr. Halil Çeltik’e hizmetlerinden dolayı teşekkür ederiz.
1962’de Azerbaycan Devlet Akademik Milli Dram Tiyatrosu’nun önünde Azerbaycanlı heykeltıraşlar Ömer Eldarov ve Tokay Memmedov tarafından muhteşem bir Fuzuli abidesi yapılmıştı. 2005 Mayısında ziyaret ettiğimizde, heykelin ardındaki duvarda onun şu beyti yazılıydı:
Şeb-i hicran yanar cânım döker kan çeşm-i giryânım
Uyadır halkı efgânım kara bahtım uyanmaz mı?
2022 Haziranındaki ziyaretimizde beyti yerinde göremedik. Sovyet baskısı altında, düşüncelerini ancak Fuzuli’ye söyletebilen Azerbaycanlı kardeşlerimiz, artık kara bahtlarının uyandığını düşünerek bu beyti kaldırmış olmalıdır.
Fuzuli bir aşk şairidir. Aşkın amacı vuslattır. Bunun için benlikten, senlikten geçmek gerekir. Aşkın zirvesi canından geçmektir. Bülbül iken pervane olabilmektir. Hz. Peygamber, kendini canı hariç her şeyden çok sevdiğini söyleyen Hz. Ömer’e, “Canından da çok sevmedikçe gerçekten mümin olamazsın” buyurur. Vuslata layık olmanın şartı, sevgiliyi canından çok sevmektir. Bu duygunun en güzel ifadesini Fuzuli’nin şiirlerinde buluruz:
Âşık oldur kim kılar cânın fedâ cânânına
Meyl-i cânân etmesin her kim ki kıymaz cânına
Cânı cânân dilemiş vermemek olmaz ey dil
Ne nizâ eyleyelim ol ne senindir ne menim
Min cân olaydı kâş men-i dil-şikestede
Tâ her biriyle bir kez olaydım fedâ sana
Yılda bir kurban keserler halk-ı âlem ıyd içün
Dem-be-dem sâat-be-sâat men senin kurbânınem
Fuzuli yolunun takipçilerinden olan Karabağlı Seyyid Nigârî de can verme kavramına sıklıkla yer verir:
Cânân dileyen dağdağa-i câna düşer mi?
Cân isteyen endîşe-i cânâna düşer mi?
Burada, can verme motifinin Dede Korkut Hikâyeleri’nde de geçtiğini hatırlamak yerinde olur. Meşhur hikâyede Azrail, Deli Dumrul’a kendi canı yerine başka bir can bulduğu takdirde Allah’ın bağışlayacağını söyler. Anne ve babası, can kıymetli deyip vermeye razı olmazlar. Eşi, “Senin ol muhannet anan baban bir canda ne var ki sana kıyamamışlar? Benim canım senin canına kurban olsun” diyerek canını vermeye razı olur. Bu durum Ulu Tanrı’ya hoş gelir, onlara uzun ömür bağışlar. Korkut Ata bu hikâyede Türk ailesinin temellerini atar.
Arapların çok güzel bir sözü vardır. Sahabe, Peygamber’e, “Anam babam sana feda olsun” diye söze başlarlar. Türkler âşık millettir. Sözü buradan devam ettirirler: “Canım kurban olsun senin yoluna…”
Can vermek sözü, zıt iki anlamı ifade eder. Birincisi ölmektir, ikincisi diriltmektir. Orhan Şaik Gökyay, “Bu Vatan Kimin?” sorusuna, “Can verme sırrına erenlerindir” diye cevap verir. Vatanı canından çok sevenler, onun koynunda yatmaya hak kazanırlar.
Türk milleti, canından çok sevmenin timsali olan âşık bir millettir. Can verme sırrına erenlerin Karabağ’da neler başardığını bütün dünya gördü. Aşk şairimiz Fuzuli’nin ve onun öğretisini hayat tarzı haline getiren şehitlerimizin aziz hatıraları önünde tazimle eğiliriz.
Karabağ’dan söz etmişken, sözlerimizi bir şiirle bitirelim:
“Qarabağda şölən var”
Azərbaycan! İgidlərin sağ olsun!
Qarabağım! Qara bəxtin ağ olsun!
Qarabağ’da şölən var, dünya duysun,
Bundan sonra dağ üstündə bağ olsun!
Xarıbülbül ürəklərdə açılsın,
Dörd yanımız bağça olsun, bağ olsun!
Qızlarımın hər biri bir şahzadə,
İgidimin hər biri bir bəy olsun!
Azərbaycan! Düşmənlərin yox olsun!
Sevənlərin-sayanların çox olsun!
Bayrağımız yerə-göyə sığmasın,
Yer üzündə yepyeni bir çağ olsun!
Türk elləri zəncir təkin birləşsin,
Əbədiyyən qopmayacaq bağ olsun!
24 yanvar 2021-ci il