AZERBAYCAN’DA NEVRUZ BAYRAMI

Rukiye KEŞTAR:

Nevruz, doğanın yeniden doğuşunu simgeleyen ve Orta Asya, Akdeniz, Orta Doğu ve Kafkasya’nın geniş bölgelerinde binlerce yıldır kutlanan kadim bir bayramdır. Günümüzde de aynı önemi taşımaktadır. Parlak bir medeniyet geçmişine sahip Azerbaycan, Nevruz’un en eski kutlandığı bölgelerden biridir. Azerbaycan halkı, bu kadim bayramı eskiden beri büyük bir sevgi ve coşkuyla kutlamaktadır. Günümüzde Azerbaycan Cumhuriyeti’nde Nevruz, resmî ve millî bayram olarak özel bir öneme sahiptir. Ancak Sovyetler Birliği döneminde Nevruz’un kutlanması yasaklanmış, her türlü tören ve etkinlik sert bir şekilde baskı altına alınmıştır. Sovyet hükümeti, Sovyetler Birliği’ndeki halkların kültürlerini tek tip hâline getirmek için çeşitli yöntemlere başvurmuş ve özellikle Azerbaycan halkı gibi Müslüman toplulukların millî ve dinî geleneklerine saldırmıştır.

Stalin’in ölümünden sonra, Azerbaycanlı aydınlar ve yazarlar arasında Nevruz Bayramı’nı yeniden canlandırma düşüncesi ortaya çıkmıştır. Bu hareketin öncülerinden biri milliyetçi yazar ve bilim insanı Şeyhali Kurbanov idi. Ancak Kurbanov ve onun gibi düşünenler KGB tarafından takip edilip baskı altına alınmış ve görevlerinden uzaklaştırılmışlardır. Azerbaycan halkı ise bu baskılara rağmen Nevruz’u evlerinde gizlice kutlamaya devam etmiştir.

Azerbaycan, 18 Ekim 1991’de bağımsızlığını kazandıktan sonra Nevruz, evlerin köşelerinden çıkarak meydanlara taşınmış ve resmî bayram ilan edilmiştir. O günden sonra Azerbaycan halkı, Sovyetler Birliği’nin kuruluşundan önce olduğu gibi Nevruz’u yılın başlangıcı olarak kabul etmiş ve bu kadim bayramın geleneklerini yaşatmaya devam etmiştir.

Nevruz’un Yaratılışı ile İlgili İnançlar

Azerbaycan’da Nevruz’un kökenine dair farklı inançlar bulunmaktadır. Bunlardan bazıları şunlardır: “Nevruz, Tanrı’nın dünyayı yarattığı gündür”, “Nevruz, Güneş’in Koç burcuna girdiği gündür”, “Nevruz, Hz. Yusuf’un zindandan kurtulduğu gündür”, “Nevruz, Hz. Yunus’un balığın karnından çıktığı gündür”.

Azerbaycan efsanelerinden birinde Nevruz’un doğuşu şu şekilde anlatılır: “Bir zamanlar Oğuzoğlu bir mağarada yaşamaktadır ve kıştan çok korkmaktadır. Bir yıl kış çok uzun sürer ve Oğuzoğlu’nun yiyeceği biter. Açlıktan ve çaresizlikten mağaradan çıkmak zorunda kalır. Ancak ne kadar ararsa arasın yiyecek bulamaz. Yorgun ve üşümüş bir şekilde mağaraya dönerken bir kurt yavrusuyla karşılaşır. Kurt yavrusu ona şöyle der: “Oğuzoğlu! Bu kar ve fırtınada nereden geliyorsun?”

Oğuzoğlu başından geçenleri anlatır ve yılın aylarından şikâyet eder. Bazı aylara övgüler dizerken, bazılarını lanetler. Bunun üzerine kurt yavrusu ona şu tavsiyede bulunur: “Oğuzoğlu! Yolun üzerinde bir koyun sürüsü, bir buğday destesi, bir yün ipliği ve bir el değirmeni göreceksin. Bunları al ve mağarana götür. Koyunların etinden yararlan, yünlerini eğirerek kendine giysi yap, buğdayı öğüt ve ekmek pişir. Böylece bahara ulaşabilirsin.” Oğuzoğlu kurdun tavsiyelerini yerine getirir ve hayatta kalır. O günden sonra her yıl kışın son beş günü kutlanmaya başlanır.

Nevruz Gelenekleri

Azerbaycan’da Nevruz kutlamaları bir ay önceden başlar. Halk, yılın son dört çarşambasını özel törenlerle kutlar. Bu çarşambalar şunlardır:

  1. Su Çarşambası (Su Çərşənbəsi)
  2. Ateş Çarşambası (Od Çərşənbəsi)
  3. Rüzgâr Çarşambası (Yel Çərşənbəsi)
  4. Toprak Çarşambası (Torpaq Çərşənbəsi)

Su Çarşambası

Su Çarşambası, Azerbaycan Türkleri arasında “İlk Çarşamba” (Əzəl Çərşənbə), “Güzel Çarşamba” (Gözəl Çərşənbə) ve “Su Nevruzu” (Sular Novruzu) gibi isimlerle de bilinir. Azerbaycanlıların inancına göre, yılın başında önce sular yenilenir. Bu yüzden, Su Çarşambası’nda gün doğmadan önce halk nehir kenarına giderek ellerini ve yüzlerini yıkar, birbirlerine su serper ve su üzerinden atlayarak şu sözleri söylerler: “Ağırlığımı, uğursuzluğumu, Hastalığımı, dertlerimi su götürsün.”

Bunun yanı sıra su ile ilgili bazı inanışlar da vardır: “Su Çarşambası’nın suyunu bir yaranın üzerine dökmek, yaranın iyileşmesine yardımcı olur”, “Çocuğu olmayan bir kadının başına bu sudan kırk kase dökülürse çocuğu olur”, “Korkan bir kişinin omuzlarına üçer kez bu sudan dökülürse korkusu geçer”.

Su Çarşambası’nın Efsanesi:

Bir gün, Karahan, “Karaçay” ırmağı kıyısında düşman tarafından kuşatılır. O anda ırmağa seslenerek yardım ister. Karaçay nehri önce kabarıp coşar, sonra şöyle der:

“Siz kendinize bir lider seçin ki Tanrı sizi korusun.”

Bu olaydan sonra suyun kutsallığına dair inançlar daha da güçlenmiştir.

Ateş Çarşambası

Ateş, dört temel elementten biri olarak her zaman insanoğlunun ilgisini çekmiştir. Ateş, özellikle Türkler ve Azerbaycan halkı için kutsal sayılmıştır. Günümüzde bile Azerbaycan’da kutsal yerlere “Ocaq” (Ocak) denilmekte ve bu yerler ziyaret edilmektedir. Ateş Çarşambası’nda, halk yüksek bir tepenin üzerine büyük bir ateş yakarak güneşin doğuşunu bekler ve şu şarkıyı söyler: “Kutsal ateş, sönme! At üstünde kül getir, Halka ateş getir!”

Azerbaycan halkı arasında ateşle ilgili inançlardan kaç tanesi: “Ateş imandandır”, “Kim ateş yakarsa, iyilik görür”, “Ateşe yaklaşınca selam verilmelidir”.

Rüzgâr Çarşambası

Üçüncü Çarşamba, Rüzgâr Çarşambasıdır. Azerbaycanlılar, rüzgârın yolunu kaybedenlerin kılavuzu ve rehberi olduğuna inanırlar. Türk mitolojisinde rüzgâr, saçları ve sakalı tamamen beyaz olan bir ihtiyar olarak tasvir edilmiştir. O, sık ormanlarda ve büyük çöllerde yolunu kaybedenlere yardım ederek yollarını bulmalarını sağlar. Eski Türk inanışına göre, rüzgâr gelmeden buğday hasadı yapılmamalıdır. Bu Çarşamba günü, halk tarlalarına giderek rüzgâra şarkılar söyler ve onu çağırarak baharın gelişine yardımcı olmasını dilerler.

Toprak Çarşambası

Nevruz’dan önceki son Çarşamba, Toprak Çarşambasıdır. Bu güne “Yer Çarşambası” veya “Çarşamba Sûri” de denir. Azerbaycanlılar, bu gün toprağın uyandığına inanırlar. Sıcaklık toprağın damarlarına yayılır, hava ısınır ve toprak ekime hazırlanır.

Azerbaycan mitolojisine göre, bir yıl büyük bir kıtlık ve kuraklık yaşanır, toprak çoraklaşır ve çölleşir. İnsanların birer birer öldüğünü gören su, ateş ve rüzgâr, yeraltındaki tapınağında uyuyan “Toprak Hatun” veya “Toprak Kraliçesi”ni ziyaret ederler. Onu uyandırarak kıtlık ve kuraklığı anlatırlar. Toprak Kraliçesi uyanarak, “Kim insanları felakete sürüklerse, kendisi de felakete uğrar.” der. Daha sonra su, ateş ve rüzgârla el ele vererek şu şarkıyı söylerler:

Zemzem geldi, ateş geldi, yel geldi,
Yeni ömür, yeni buğday, yıl geldi.

Azerbaycanlılar, o günün yılın son Çarşamba günü olduğuna inanarak büyük kutlamalar yaparlar. Toprak Çarşambası’nın sabahında insanlar bahçelere ve tarlalara giderler. Ağaçların diplerini çapalar, bahçeleri ve tarlaları yabani otlardan temizlerler. Bu gün ağaç kesmek, toprağa, suya ve ateşe tükürmek günah kabul edilir. Azerbaycanlılar, bu gün fakirlere yardım eder ve eğer ihtiyaç sahiplerinin sıkıntılarını gidermezlerse toprağın ruhunun onlardan hoşnut olmayacağına inanırlar. Evlerini, meydanları ve sokakları her türlü pislikten temizlerler. Ağaçların kuru yapraklarını ve dallarını toplayarak gün batımında meydanda yakarlar ve sabaha kadar ateşin etrafında kutlamalar yaparlar.

Bu Çarşamba’da ayrıca fal dinleme, şal atma, kına yakma ve üzerlik tütsüleme gibi gelenekler de gerçekleştirilir.

Şal Atma Geleneği

Yılın son Çarşamba gününün en ilginç geleneklerinden biri “şal atma”dır. Bu gelenekte gençler ve çocuklar bir örtü veya şal alarak komşularının, akrabalarının ve tanıdıklarının evlerinin damlarına çıkarlar. Evlerin bacalarından aşağıya bir şal sarkıtırlar. Ev sahipleri bu şalı görünce içine meyve, tatlı, kuruyemiş, yumurta, para, yün çorap gibi hediyeler koyarlar.

Bazen şalı atan kişi, evin kızına taliptir. Böyle durumlarda, ev sahipleri şala hafif şeyler bağlayarak yukarı çekmesini zorlaştırmazlar. Şalın ağırlığını hisseden genç, ev sahibinin kendisini tanıdığını ve kızlarını ona vermeye razı olup olmadıklarını anlar.

Nevruz Gösterileri

Nevruz arifesinde Azerbaycan’da çeşitli gösteriler düzenlenir. Bunlardan en meşhuru “Kosa-Kosa” oyunudur. İki-üç kişilik bir grup, tahtadan küçük bir keçi yaparak onu giydirir. Daha sonra onu oynatarak evleri dolaşır, şiirler okuyarak buğday, yumurta, ekmek gibi yiyecekler toplarlar. Çocuklar, Kosa-Kosa’yı takip ederek eğlenceye katılırlar.

Nevruz Oyunları

Nevruz’dan birkaç gün önce aile büyükleri, özellikle büyükanneler, yumurtaları renklendirir. Yumurtalar soğan kabuğu, nar kabuğu ve samanla kaynatılarak pişirilirken aynı zamanda boyanır. Daha sonra üzerine çeşitli motifler çizilir.

Yumurta oyunu şu şekilde oynanır: Bir kişi yumurtasını özel bir şekilde tutar, diğeri ise dikkatlice yumurtasını onun ucuna vurur. Kimin yumurtası kırılırsa, o kişi kaybeder ve yumurtasını kazanana vermek zorundadır.

Nevruz, kültürel ortaklıkları güçlendiren en önemli bayramlardan biridir ve barış, kardeşlik ve ilerleme mesajı taşımaktadır. Çünkü Nevruz, binlerce yıldır barışın, dostluğun ve samimiyetin kutlandığı bir bayram olmuştur ve olmaya devam edecektir.

Bize mesaj gönder

Scroll to Top