BÖLGESEL POLİTİK GELİŞMELER EKSENİNDE AZERBAYCAN-İSRAİL İTTİFAKI SENARYOSU

Onur DİKMECİ:


Bu senaryo analizinde Azerbaycan’ın İsrail ile güçlendirilmiş ittifak olasılığı ele alınarak reel-politik anlamda bölgeye Türk Mührünün vurulmasını hızlandırıcı strateji açıklanacaktır.

İsrail kurulduğu tarihten itibaren hasım ilan ettiği Arap ülkeleri ve Arap nüfusu tarafından kuşatıldığını güvenlik siyasetinde işlemiştir. Geliştirdiği Çevre Doktrini bu Arap ülkelere karşı, Arap olmayan ülkelere dayanmaktadır. Bu bağlamda 1950’de Çevre Paktı ilan edilerek, Türkiye-İran-Etiyopya-İsrail, belirli alanlara yönelik olarak bir araya gelmişlerdir.

Azerbaycan bakımından İsrail ile yakınlaşma politikası ise bölgesel tehdit algılamasından kaynaklanmaktadır. Güney Kafkasya’da ki ülkeleri dengelemek ve Yahudi lobileri aracılığıyla ABD’nin desteğini sağlayabilme beklentisi, Azerbaycan stratejik tutumunun temelini oluşturmaktadır. Bu tarihsel ve jeopolitik gerçekler göz önünde bulundurulduğunda, Azerbaycan ile İsrail’in ilişki seviyeleri yalnızca iki ülkenin ekonomik ve politik ihtiyaçlarının çok ötesindedir ve bölgesel riskler, bu ilişkinin kurulabilme kabiliyetini hızlandırıcı etkide bulunmuştur.

2020 yılında Azerbaycan ile Ermenistan arasında Dağlık Karabağ üzerinden başlayan ve İkinci Dağlık Karabağ Savaşı olarak adlandırılan askeri çatışmalarda Azerbaycan-İsrail ilişkileri yeniden gündeme gelmiştir. Aslında Birinci Dağlık Savaşında da İsrail hem Yahudi lobileri hem de silahlanma bakımından Azerbaycan’ı desteklemiştir. 2020 yılındaki savaşta da Azerbaycan ordusunun İsrail menşeili yüksek teknoloji niteliklerine sahip olan silahları kullandığı görülmüştür. Bu durum stratejik bir tutumdur ve İsrail’in güvenlik kaygılarıyla örtüşmektedir. Azerbaycan hem tarihi toprağına sahip olmuş hem de İran’ın kuzey sınırında kesintisiz bir Azerbaycan varlığı doğmuştur.

Her ne kadar İsrail’in yayılmacı faaliyetleri işgal seviyesine de vardıysa, bu durumun sürdürülemez olduğu açıktır. Milli İstihbarat Teşkilatı İstihbarat Akademisi tarafından kamuoyuna açık alarak yayınlanan bir raporda ortaya koyulduğu üzere, İsrail ordusu ve güvenlik kurumları Binyamin Netanyahu’yu bölücü olarak nitelemekte ve çatışmalardan beslenen düzen İsrail bütçesindeki yükü sebebiyle ağır eleştirilere tabi tutulmaktadır. Suriye’de rejim değişikliğinden sonra bu ülkeye ilk diplomatik temsilciyi atayıp ilk resmi ziyarette bulunan Türkiye, oyun kurucu misyonuyla dikkat çekmektedir. Bu aktif politika Şam üzerinden Ankara’yı hem Batı ülkelerine hem de İsrail’e yakınlaştırabilir. Bu durumda ise yeni görüşmelerin ve ittifakların doğması kaçınılmazdır. Suriye’nin yer aldığı analizlerde ise İran’ın da bu ülke üzerindeki hegemonyası incelenmelidir. Soğuk Savaş döneminde Suriye, SSCB ile ittifak halindeydi ve İsrail ile savaşıyordu. İran ise Şah Muhammed Rıza Pehlevi liderliğinde ABD’ye angajeydi. Dolayısıyla bu dönemde Suriye ve İran sağlıklı ilişki geliştiremediler. Ancak 1979 İran Devrimi, 1970’de darbeyle iktidara gelen ve kendisini yalnız hisseden Hafız Esad Suriye’si ile yakınlaşmayı getirmiştir. Suriye aynı zamanda Şiilik için önemli bir ülkedir. Şam, Halife Ali ve sülalesiyle sert çatışmaya düşen Emevilerin başkentlerinin olmasının yanı sıra, Şiilik tarihi için önemli yeri bulunan Abuzer Gaffari’nin sürgün yeri Suriye’dedir ve Halife Ali’nin kızı Zeynep’in mezarı da burada bulunur. Teolojik ve tarihsel bağların yanı sıra Suriye’nin Akdeniz’e açılan coğrafi konumu yıllarca İran’ı bu ülkeye ilgi duymaya sevk etmişti. Bu sebeplerle Suriye iç savaşına vekil aktörlerle dahil oldu. Rejimin değişmesini hazmedemeyen İran ülkesindeki gençleri isyana teşvik ederken, Suriye’de Beşşar Esad ve Suriye Ordusunu yenilginin unsurları olarak sunmaya başladı. İran devrimden sonra İslâm’ın birleştirici etkisine vurgu yaparken, devrimi sınır muhafazasıyla sınırlı tuttuğu takdirde geleceğinin tehlikeye girebileceğini düşünmüştür. ABD’nin Asya-Pasifik bölgesiyle yakından ilgilenmesi ve Irak’tan genel olarak çekilmesi, Orta Doğu bölgesinde kontrollü kaos senaryosunu desteklemektedir. Bu senaryo ile İran yayılmacılığı bir anlamda örtüşebilir. Suriye’de İran varlığının son bulması tarihi Türk-Fars ya da Arap-Fars çekişmesi neticesinde Türkiye ya da Suudi Arabistan tarafından doldurulmamış bölgedeki boşluğun, İran tarafından takviye edilmesi Türkiye ve Arap Devletleri tarafından tehdit oluşturabilir. İran’ın bölgesel etkisi yıllar önce Yemen iç savaşında sorgulanmaya başlanmıştı. Yemen’de İran destekli Husilere hava saldırısı gerçekleştiren Suudi Arabistan dolaylı yolda açıkça bu ülkeyi hedef almıştı. Bu tarihten itibaren ise bölgenin mezhep savaşına sahne olması durumunda Suudi Arabistan’ın karşı cephenin liderliğini yürütüleceği düşünülüyordu. Suudi Arabistan bir süredir Vizyon 2030 stratejisi kapsamında ekonomisinin petrole bağımlı olan yapısını dönüştürmek için ekonomik ve kültürel reformları gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Bu bağlamda sekülerleşme sürecini hızlandırarak, yabancı yatırımcıları çekerken, eğlence ve yapay zekâ sektörüne yatırım yapılmasını desteklemektedir. Ancak Suriye iç savaşında tutarlı bir politika sergileyememiş ve bu ülkenin yeniden inşasında aktif rol alamamıştır. Suriye rejim değişikliği hem İran’ın hem de Suudi Arabistan’ın bölgesel liderliğini engellemiştir. Bu durumda Türkiye’nin prestij kazanması, bölgedeki kaos senaryosunu engelleyebilir, Azerbaycan ile ilişkilerini de güçlendirerek sürdürmesine katkıda bulunacaktır.

Sonuç

Kafkasya’dan Orta Doğu’ya uzanan dilim istikrarsız bir havzayı anlatmaktadır. Ordu millet yapıları, kendilerine özgü geliştirdikleri demokrasi kültürleri, güvenlik konularındaki tecrübeleri Azerbaycan, İsrail ve Türkiye’nin aynı denklemde yer almalarını zorunlu kılabilir. Bölgesel politik değişimler ve tarihi gerçekler Azerbaycan’ı İsrail’e hem doğrudan hem de Türkiye aracılığıyla yakınlaştırabilir. Ancak bu konuda Türkiye’nin bölge politikası ve İsrail’in Siyonist siyasetini dizginlemesi etkili olacaktır. Azerbaycan’ın sınır güvenliği ve istikrarı, İran’ı kuzeyden dengelerken, Türkiye ile gelişen ticaret ve kültürel hacmi Türkiye ile oluşturduğu bloğun örnek blok olarak öne çıkmasını sağlamaktadır. Bu yapı ılımlı kimliğe sahip olabilecek İsrail ile örtüşür. Bu durumda bölgedeki Türk ekolü, uluslararası lobi faaliyetini Yahudiler üzerinden sağlarken onların güvenliğinde de pay sahibi olur. Bu yeni süreç bölgesel kaos senaryolarını sonlandırırken, askeri yığınakları Pasifik bölgesine kaydırabilir.



Bize mesaj gönder

Scroll to Top